CHP Lideri Kılıçdaroğlu, CHP TBMM Grubu 27. Dönem 5. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısına Katıldı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir Seferihisar’da CHP TBMM Grubu tarafından düzenlenen 27. Dönem 5. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısına katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Hiçbir şey beni inandığım yoldan geri çeviremez. Artık bilmek zorundayım. Siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Ama artık karar verin. Bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz, benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum” dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Hepinize teşekkürler değerli arkadaşlarım. Efendim Sayın Soyer, konuşurken derin bir umutsuzluktan söz etti. Bütün arkadaşlarımın şundan emin olmasını isterim. Bizim kitabımızda umutsuzluğa yer yoktur. Biz umudu büyütmek zorundayız. Dolayısıyla derin bir yoksulluk var evet ama umutsuzluk yoktur. En zor koşullarda Türkiye’yi aydınlığa çıkaran bir gelenekten, bir partinin üyesi olmaktan onur duyduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla biz umudu büyütmek, umudu yeşertmek, hiç kimsenin karamsarlığa kapılmayacağı bir ortamı yaratmak ve bunun mücadelesini vermek zorundayız.
Salı günü Elazığ’daydık orada grup toplantısını yaptık. Ama bir gün önceydi galiba bütün billboardlarda halkı tahrik eden, tahrik etmeye çalışan afişler asılmıştı. Tabi kaldırılmasıyla ilgili milletvekili arkadaşlarımız yapılanın doğru olmadığını bir şekliyle belli çevrelere duyurmaya çalıştılar. Haberi aldığımda sakın dokunmayın aynen kalsın dedim ve gidip o afişlerden birisinin önünde bir fotoğraf verdim. Çünkü bu ülkenin insanına ben güveniyorum, bu ülkenin insanı kışkırtmalara, tahriklere asla ve asla kapı aralamayacaktır bunun da farkındaydım ve Elazığ bize bu gerçeği gösterdi. Elazığ bütün o tahriklere rağmen kucağını açtı, bizi kucakladı, oturduk, sohbet ettik, caddelerinde, sokaklarında milletvekili arkadaşlarım gezdiler. Dolayısıyla İzmir’den bütün Elazığlı hemşerilerime Cumhuriyet Halk Partisinin ve üyelerinin selamlarını, saygılarını gönderiyorum. Onlara yürekten teşekkür ediyorum.
Bunu yapanlar kim? Afişleri basan kişi söylüyor, cumhur ittifakını oluşturan siyasi partilerin talebiyle şirketimiz tarafından yapılmıştır diyor. Cumhur ittifakını kimlerin oluşturduğunu da artık bilin. Bir insan karalamaya kalkarsa, bir insan halkı tahrik etmeye kalkarsa artık ben ülkeyi yönetemiyorum noktasına gelmiş demektir. Bugün Türkiye’nin yönetilmediğini gayet iyi biliyoruz. Sadece ben değil, bir siyasetçi olarak ben değil sokaktaki yurttaşta esnaftan tutun ev kadınına kadar, çiftçisinden tutun sanayicisine kadar, turizmcisinden tutun herhangi bir alanda çalışan diyelim ki taksi şoförüne kadar artık bunların ülkeyi yönetemedikleri gerçeğini bütün ayrıntılarıyla görüyorlar.
Türkiye’yi yönetemiyorlar evet. Türk lirasının eridiğini hep beraber biliyoruz ve görüyoruz. Türkiye’de tasarruf mevduatının yüzde 60’lara ulaşan oranda yabancı paraya dayandığının da farkındayız hepimiz biliyoruz bu rakamları. Merkez Bankasının banka olmaktan çıktığını ve Merkez Bankasının artık başka işlerle uğraştığını, kendisinin TBMM tarafından Merkez Bankasına verilen görevin Merkez Bankası tarafından yerine getirilmediğinin de farkındayız. Hayat pahalılığını biliyoruz. Hatırlarsanız biz 128 milyar dolar nerede diye afişler asmıştık ve bu konuda geniş kitlelerin dikkatini çekmeye çalışmıştık. 128 milyar dolar buharlaştı ama yılbaşından buyana 75 milyar dolar daha buharlaştı. Artık sormamız gereken soru; 203 milyar dolar nerede ve kimlere verildi? Kimlere arka kapıdan satıldı. Merkez Bankası neden bu süreçte devre dışı bırakıldı bunun sorulması lazım değerli arkadaşlarım.
Bütün bunları yaptılar fiyatlar düştü mü? Düşmedi. Enflasyon indi mi? İnmedi. Bütçe açığı kapandı mı? Bütçe açığı kapanmadı. Dış ticaret açığı kapandı mı? Kapanmadı. Şunu herkesin bilmesi lazım. İktidar sahiplerinin de bilmesi lazım. Kurt geçirdiği kışı bilir ama yaşadığı ayazı unutmaz. Dolayısıyla bu millet aslında her şeyin farkındadır ve bizlerde bunun farkındayız. Bilinmeyenlere ışık tutuyoruz, geniş kitlelerin onu bilmesini istiyoruz, çaba harcıyoruz ve o çerçevede bütün arkadaşlarımla beraber çalışacağız, çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, biz faize karşıyız diyorlar. Faize karşı olmadıklarını, tam tersine bu süreçte cumhuriyet tarihinde görülen bir olağanüstü olumsuz olaya imza attıklarının da farkında olmamız lazım. Bütün arkadaşlarımın bunu her gittikleri yerde rakamlarla dillendirmesi ve halka anlatması lazım. Alt gelir gruplarından yani milyonlarca insandan üst gelir grubuna, bir avuç kişiye kaynak aktarıyorlar. Bu aktarılan kaynak sıradan bir kaynak değil. Bakın ilk 8 ayda bu yılın bütçe rakamlarını vereyim. İlk 8 ayında Kur Korumalı Mevduat dahil ödenen faiz miktarı 250 milyar lira. Faize karşıyız diyorlar ama ilk 8 ayda bütçenin 250 milyar lirasını faizcilere ödüyorlar. Gerçeği herkese anlatmak zorundayız ve gerçeği herkese anlattığımızda toplumsal desteği çekebileceğimize inanıyorum. 250 milyar lirayı ödüyorlar ama çiftçiye yaptıkları yardım ilk 8 ayda 25 milyar lira. Oysa çiftçiye verilmesi gereken para bu yıl sonuna kadar kanuna göre 143 milyar lira olması lazım. Vermiyorlar bu parayı. Ama biz vereceğiz. Gittiğiniz her yerde çiftçi arkadaşlarımıza şunu söyleyin. Evet hakkınızı teslim etmiyorlar, TBMM’den yasa çıktı evet, milli gelirin yüzde 1’i oranında en az size pay verilmesi gerekiyordu evet. Ama bu payı size vermiyorlar. Bu payı vermiyorlar, halkın iktidarı olarak geldiğimizde bu payı size vereceğiz. Esnafa da ilk 8 ayda verdikleri destek 6 milyar lira.
Bir garabete imza attılar. Daha doğrusu attıkları imzayı sürdürüyorlar. Merkez Bankasının bankalara verdikleri paraların faizini 13’ten 12’ye indirdiler. AK Partiye oy veren bütün kardeşlerime, MHP’ye oy veren bütün kardeşlerime seslenmek isterim. İzmir’den sesleniyorum, Allah aşkına gidin herhangi bir bankaya ister kamu bankası, ister özel banka gidin bir bankaya deyin ki kredi çekmek istiyorum. İster tüketici kredisi, ister başka bir kredi. Bakın bakalım size yüzde 12 faizle veriyorlar mı? Vermeyecekler. Peki yüzde 12 faizle kredi alanlar ne yapıyor bankalar? Bankaların karı son bir yılda Temmuz’dan Temmuz’a yüzde 500’ün üstünde artış gösterdi. Esnafa soruyorum yüzde 500 gelirin arttı mı? Çiftçiye soruyorum yüzde 500 gelirin arttı mı? Asgari ücretliye, memura, işçiye, emekliye sizin geliriniz son bir yılda yüzde 505 arttı mı? O zaman oturup düşüneceksiniz. Esnaf kardeşim sende düşüneceksin, çiftçi kardeşim sende düşüneceksin, emekli kardeşim sende düşüneceksin, sanayici kardeşim sende düşüneceksin. Bu iktidar kime hizmet ediyor düşüneceksin. Bu tabloyu kesinlikle değiştireceğiz. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yoktur. Beraber birlikte değiştireceğiz. O nedenle diyorum bize katın bize. Bize katılın beraber değiştireceğiz. Bu ülkeye aydınlığı getireceğiz. Her kuruşun hesabını kendi halkına vermeyen bir siyasal iktidarın bu ülkeye getirebileceği hiçbir yarar yoktur. Siyasetçi halkına güven vermek istiyorsa bunun bilinen tek bir koşulu vardır. Halkın ödediği vergilerin her kuruşunu nereye harcadığının hesabını millete vermektir. Millete vermiyorsa onun hedefi başkadır, amacı başkadır. Bir avuç azınlığa çalışıyor demektir. Verdiğim rakamlar onu gayet açık ve gayet net gösteriyor. Var olan iktidar faiz ayaklarına yatıp din soslu, dini kullanarak bir avuç azınlığa milyarlarca lirayı aktarıyor. Dini kullanarak yapıyorlar. Herkesin inancına saygılıyız, herkesin kimliğine saygılıyız, herkesin yaşam tarzına saygılıyız eyvallah. Ama millete yalan söylemek bizim kitabımızda yoktur. Biz Allah nasip eder iktidar olduğumuzda herkes görecek, sadece Türkiye’dekiler değil bütün dünya görecek. Demokrasinin ne olduğunu, saydam devletin ne olduğunu, halka hesap vermenin ne olduğunu, dürüst çalışmanın ne olduğunu, devlette liyakatin ve adaletin nasıl olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz. Bizim kararlılığımız bu noktadır.
Çiftçiye, üretene yani alın teri dökene, yani sabahın köründe tarlaya gidene ne veriyorlar? 85 milyon insanın karnının doyması için çiftçiyi toprağa küstürmeyeceksiniz, küstürürseniz ekmez, üretmez. Ne olacak? Dışarıdan getireceğiz. Kimin parasıyla? Elin parasıyla elin ürününü getireceğiz ve borcunu da 85 milyon insanın sırtına yıkacağız. Bu mudur devlet yönetimi? Bu değildir. Devlet yönetimi böyle olamaz.
Bakın, pamuk ve şeker pancarı. Fiyatlar hala belirlenmiş değil. 34 yıl sonra bu ülkenin şeker ithal ettiğini hiçbir AK Partiye oy veren kardeşimin, MHP’ye oy veren kardeşimin unutmaması lazım. Bu nasıl bir milliyetçilik anlayışıdır, bu nasıl bir devlet yönetimi anlayışıdır. Toprağımız var, şeker fabrikalarımız var, üreten çiftçilerimiz var ürettirmiyorsun, elini, kolunu bağlıyorsun, dışarıdan şeker getiriyorsun. Kim getiriyor şekerleri? Senin yandaşların getiriyor. Bu millete sözüm var bu milleti soyanlardan bunun ahını almak benim boynumun borcudur. Herkes bunu bilmek zorundadır. Dünyada bir numaradayız fındıkta. Fındığı bir İtalyan firmasına Ferrero’ya teslim ettiler. Akıl alacak şey değil. Bunların tamamını düzelteceğiz.
Elazığ’da çökme vergisinden söz etmiştim. Çökme vergisi şu; siyasal iktidar yani saray iktidarı diyor ki, arkadaş diyor, herkes fabrikasına, fabrikasının çatısına veya herhangi bir yere güneş enerjisi sistemi kursun. Güzel. Allah’ın güneşi bedava kurun, elektrik elde edin, fabrikada kullanın artan elektriğinizi de ben alacağım diyor, söz veriyor. Sonra zaman geçiyor, efendim diyor tamam güzel yaptınız o da çok güzel, elektriği elde ediyorsunuz gayet güzel. Fabrikanızda kullanıyorsunuz o da güzel. Artan elektriği bana satacaktınız. Şimdi ben bunu parayla almayacağım. Bana mecburen vereceksiniz bende size para vermeyeceğim. Bu çökme vergisidir. Sanayicinin elektriğine çökmektir. Böyle bir rezalet dünyanın hiçbir demokrasisinde yaşanmaz. Ne demek ben senden zorla alacağım yani zapt edeceğim diyor. Vermezsen cezalandıracağım diyor. Bunu asla ve asla kabul etmiyoruz değerli arkadaşlarım.
O sanayici arkadaşlarımda unutmasınlar. Düne kadar alkışladıkları AK Partiyi unutmasınlar. Türkiye’ye büyük ufuklar açtı diye zaman zaman konuşanlarda unutmasınlar. Ne zamanki onların elektriğine çöktüler şimdi uyanmaya başladılar. Şimdilik elektriğe çöktüler yarın fabrikalarınıza da çökebilirler. Hiç kimse bunu unutmasın. Ama bir şeyden de emin olsunlar. Halkın desteğiyle iktidar olduğumuzda sanayicinin hangi partiye ilgi duyup duymadığına bakılmaksızın kim üretiyorsa, kim çalışıyorsa, kim ihracat yapıyorsa, kim ülkesine gelir kazandırıyorsa bizim başımızın üstünde yeri olacaktır. Biz onlar gibi ayrımcılık yapmayacağız.
Türkiye’nin geldiği nokta: Aile yanında destek verilen çocuk sayısı. Fakir aileler, çocukları başka bir yerde bakılıyor. Daha doğrusu çocuklara bakılıyor. Bunlara destek veriliyor. 2011’de bu rakam 34 bin 982’ydi. Koruma altına alınmadan aile yanında destek verilen çocuk sayısı 2011; 34 bin 982’ydi. 2017’de 34 bin rakamı 104 bin 729’a çıktı. 2022 Temmuz’unda bu rakam 147 bini aştı arkadaşlar. Türkiye büyüyor diyorlar ya, Türkiye gelişiyor diyorlar ya, Türkiye’de yoksulluğu bitirdik diyorlar ya. 147 bin çocuğa aile yanında destek verilen bir sürecin içine girdik ve bu rakam her yıl artacak bu tablo böyle devam ederse. O nedenle bizim üzerimize çok büyük görevler düşüyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihi bir sorumluluğu bilmek ve sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundayız. Beraber çalışmak zorundayız, birlikte çalışmak zorundayız. Toplumun bütün dokularına hitap etmek zorundayız. Sizden bizden ayrımı yapmadan toplumun her kesimini kucaklamak zorundayız. Öyle bir noktaya geldiler ki, milletvekilleri AK Partili ve MHP’nin milletvekilleri, il başkanları, ilçe başkanları, kadın kolları veya başkanları, gençlik kolu ve başkanları halkın arasına giremeyecek noktaya geldiler. Diyorlar ya efendim halka gideceğiz. Buyurun gidin bakalım, bir dert dinleyin bakalım. gidemiyorlar, dert dinleyemiyorlar. Çünkü onların hiçbirisinin yetkisi yok ve yeni bir şey söyleyemiyorlar. İradelerini bir kişinin iradesine bağlayan yani iradelerini saraya bağlayan bir siyasal iktidarın geleceği yoktur. Devletin geleceği bir kişinin iradesine bağlanamaz. Erdoğan bunu görüyor, fark ediyor. Erdoğan şimdi il başkanlarının, ilçe başkanlarının, kadın kollarının, milletvekillerinin yapamadığı işi devlet memurlarına yaptırmak istiyor. Devlet memurlarına diyor ki, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfımızın çalışanları… Kimleri görevlendireceği belli. Sizleri hanelerinizde ziyaret ederek bir bardak soğuk suyunuzu, bir demlik çayınızı içecek, kah derdinizi dinleyecek, kah sohbetinize eşlik edecek”. Hani senin milletvekillerin gidiyordu. Gidemiyor. Hani senin il başkanların gidiyordu. Gidemiyor. Hani senin kadın kolların gidecekti, evlere girecekti. Giremiyor. Ne yapıyorlar? Şimdi devlet memurlarını görevlendiriyorlar siz gidip anlatın diye. Devlet memurları sarayın kölesi değildir. Devlet memurları devletin memurlarıdır ve bunun gereğini yapmak zorundadırlar.
Buradan o devlet memuru arkadaşlarıma da seslenmek isterim. Siz sarayın memuru değilsiniz, siz bir siyasi partinin de memuru değilsiniz. Siz onurlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurlarısınız. 657 sayılı devlet memurları kanununa tabisiniz. Saray memurları ayrı, sarayın savcıları ayrı, sarayın hakimleri ayrı ama onurlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurları, savcıları ve hakimleri ayrı. İkisini birbirinden ayırıyoruz. Öbürlerinin yani saraya koşulsuz biat edenlerin ne olacağını ilerde tarih yazacak. Ama biz hangi görüşten olursa olsun devletin yanında duran, devletin saygınlığını koruyan bütün memurları baş tacı yapacağız. Bundan bütün memur arkadaşlarımın bilgi sahibi olmasını isterim.
Değerli arkadaşlarım, çok sorun var, sorunları biliyoruz. Her gittiğimiz yere, eve gidiyorsak, tarlaya gidiyorsak, esnaf dükkanını ziyaret ediyorsak, kahvehaneyi ziyaret ediyorsak, tarlada çiftçiyi ziyaret ediyorsak onlara diyeceğiz ki, hiç meraklanmayın. Atama bekleyen öğretmenler bizi bekleyin diyeceğiz. Ama bize katılacaksınız sorununuzun çözülmesi için. Atama bekleyen sağlıkçılar bizi bekleyeceksiniz ama bize katılacaksınız beraber düzelteceğiz. Atama bekleyen engelliler, boş kadro var engellilerin atama yapılmıyor. Bizi bekleyeceksiniz ve bize katılacaksınız beraber çözeceğiz diyeceğiz. Kadro bekleyen taşeron işçileri 150 binin üstünde bize katılacaksınız, bizi bekleyeceksiniz beraber çözeceğiz bu sorunu. Hak kaybına uğrayan veteriner hekimler, sizlerde bize katılacaksınız, sizin de hakkınızı biz teslim edeceğiz. Sözleşmeli öğretmenler, ücretli öğretmenler, tıpkı kadrolu öğretmenler gibi aynı haklara sahip olacaksınız. Onun için bize katılacaksınız, bize destek vereceksiniz. Sadece siz değil ailelerinizle beraber, akrabalarınızla beraber katılacaksınız ve biz bu sorunları çözeceğiz. Boğaziçi Üniversitesindeki hocalar ve öğrenciler sizlerde katılacaksınız, sizlerde yanımızda duracaksınız. Boğaziçi Üniversitesini de, bütün üniversiteleri de gerçekten özgür ve özerk kılacağız herkes bundan emin olsun.
Değerli arkadaşlarım, bazen çok fazla bir şey söylemeye gerek yok aslında hepimiz biliyoruz. Sokaktaki vatandaşımızda biliyor. Bu herkesi ezen sisteme bir şekilde direnmek zorundayız. Beraber direnmek zorundayız. Zorundayız ki, bizden sonra geleceklere güzel bir Türkiye bırakabilelim. Karşımızda bu ülkenin insanının geleceğini, ahlakını, adaletini yok etmeye çalışan bir saray iktidarı var. Bu saray iktidarı artık memlekete verecek bir şeyi olmadığını da gayet iyi biliyor. Oligarklarıyla, beslemeleriyle, yandaşlarıyla, havuz medyasıyla çalışıyor. Onlar milyar dolarlar kazanıyorlar. O bütün bunları maddi güçle yapmaya çalışsın biz cesaretle çalışıp yolumuza devam edeceğiz. Bu tabloyu düzeltmek zorundayız ülkemiz için, evlatlarımız için, ülkemizin saygınlığı için.
Bakınız, ben sürekli yürümeye ve ilerlemeye kararlıyım. Ve hiçbir şey beni inandığım yoldan geri çeviremez. Bu ülkeyi seven insanların, gerçek vatanseverlerin umutları ve duaları her yerde bizimle birlikte yürüyor buna inanın. Ve yine buna inanın. Bu mücadelede halk düşmanlarını birlikte yeneceğiz ve özgürlük, doğruluk ve adalete susamış halkımıza kurtuluşu beraber getireceğiz.
Ama şunu da artık bilmek zorundayım. Siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Ama artık karar verin. Bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Teşekkür ederim, sağ olun. Belimleyseniz benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.
Son bir konu, son bir uyarı yapacağım. Bakınız, Türkiye tarihinin en büyük borsa manipülasyonlarına şahit oluyoruz hep beraber. Küçük yatırımcı soyuldu soyuluyor. Piyasada yatırımcının buharlaşan parası dün itibariyle 5 – 5,5 milyar dolardı dün itibariyle. Aracı kurumların teminat açığı şeklinde ortaya çıkan batıkları ise 3 – 4 milyar lirayı buldu. Bir SPK yetkilisi Bloomberg’e sistematik risk yok diyor. Açık ve net söylüyorum, Sermaye Piyasası Kurulu yalan söyler mi? Maalesef yalan söylüyor. Sistematik bir risk var. Bakın uyardım, daha önce uyardım. İzliyorum sizi dedim, notumu alıyorum dedim. Derken blöf yapmadığımı da ifade ediyorum. Küçük yatırımcıyı soyanları isim isim biliyorum. Sadece ben değil, bu işin namuslu uzmanları da isim isim, firma firma bütün bunları biliyor. Hepsini bir kez daha uyarıyorum. Bu çaldığınız kütük küçük yatırımcının paralarıdır. Açıkça söylüyorum, bu paraları burnunuzdan fitil fitil getireceğim yazın bir yere. Sermaye Piyasası Kurulu aklını başına alsın ve görevini yapsın. Yolsuzluk yapanları, küçük tasarrufçuları soyanlara asla ve asla izin vermemeli. Manipülatör gruplarını temizlemek zorundadır Sermaye Piyasası Kurulu. Ahlakı, etik değerleri egemen kılmak zorundadır ve tekrar ediyorum son kez Sermaye Piyasası Kurulunu uyarıyorum.
Hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.